Yazan: Rafet ULUTÜRK

Türkiye yalnızca bir ülke değildir; insanlık tarihinin kendisidir.

Toprağına her bastığınızda, binlerce yılın ayak izleriyle karşılaşırsınız.

Bu topraklar Sümerlerin dualarını, Hititlerin tabletlerini, Friglerin ezgilerini, Romalıların yollarını, Bizans’ın sütunlarını, Selçuklu’nun mimarisini, Osmanlı’nın adaletini ve Cumhuriyet’in devrimini taşır.

Burada zaman yürümüyor, zamana yön veriliyor.

Çünkü bu topraklar sadece tarih yazmadı, tarihin kendisini doğurdu.

Bir Coğrafya Değil, Bir Hafıza

Türkiye bir coğrafya değil, bir hafızadır.

Anadolu, insanın mağarada yaşadığı çağdan uzaya adım attığı devre kadar, her aşamasına tanıklık etmiş eşsiz bir yeryüzüdür.

Göbeklitepe’nin sessizliği, Nemrut’un yüzleri, Hattuşa’nın taşları, Troya’nın efsanesi; hepsi aynı şeyi fısıldar:

“İnsanlık burada yürümeyi öğrendi.”

İmanla Yoğrulan Medeniyet

Türkiye, taşın tarihini yazdığı kadar inancın da bayraktarlığını yapmıştır.

İbrahim Peygamber’in ayak bastığı Harran, Eyyub Peygamber’in sabrına şahitlik eden Şanlıurfa, Hazreti Mevlana’nın gönülleri tutuşturduğu Konya, Hacı Bektaş’ın ilimle yoğrulan nefesi…

Ve elbette kutlu bir çağrının ete kemiğe büründüğü İstanbul:

Bir çağ kapatıp, yeni bir çağ açan medeniyet fatihlerinin baş tacı.

Türkiye: Maziden Atiye Köprü

Türkiye geçmiş değildir sadece, geleceğin de pusulasıdır.

Maziden atiye uzanan bu köprü, Batı’nın tükettiği değerlerin yeniden doğuşuna gebedir.

Bugün çürüyen insanlık vicdanı, adalet özlemiyle yanarken;

Dünya, merhametli bir dirilişi, kadim bir sesi özlüyor:

“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.”

Bu söz sadece bir öğüt değil, bu toprakların ruhudur.

Zulme karşı duran Selahaddin, adaletle hükmeden Fatih, cihanı adaletle yöneten Kanuni, bu toprağın sesi olmuştur.

Ve şimdi Türkiye, sadece kendisi için değil;

Mazlum için, mahzun için, unutulanlar için, yok sayılanlar için yeni bir umut ışığıdır.

İnsanlık Tarihini Taşıyan Omuzlar

Bugün Türkiye’nin omuzlarında sadece 85 milyon insan yaşamıyor;

İnsanlık tarihi yürüyor.

Her Türk genci; sadece bir vatandaş değil,

Göbeklitepe’nin çocukları, Malazgirt’in torunları, Çanakkale’nin direnişi, İstanbul’un fethi ve 15 Temmuz’un yiğitleridir.

Ve bu yürüyüş bitmeyecek…

Çünkü bu topraklar yürüyerek değil, dua ile korunur.

Bu millet susarak değil, şehadetle dirilir.

Bu bayrak gölgede değil, imanla dalgalanır.

Türkiye, sadece bir ülke değil,

İnsanlığın kalbidir.

Geçmişiyle övünürken geleceği kurma sorumluluğu taşıyan bir medeniyet mirasıdır.

Ve unutulmasın:

Dünya bir gün Türkiye’ye dönecek.

Çünkü insanlık başladığı yere dönmeyi arzular.

Ve o yer Türkiye’dir.

“Toprağın altında tarih, toprağın üstünde millet.

Türkiye, insanlığın hem kalbi, hem hafızasıdır.”